Ana içeriğe atla

Dünya Gerçekten Adil Bir Yer mi?

Masalları bilirsiniz. Masallar küçüklere dünyanın sırlarını fısıldayan, geçmişten günümüze miras kalmış olan büyülü hikayelerdir. Aslında sadece küçüklere hitap etmezler, ben bir yetişkin olarak hala masal okumaktan büyük bir zevk alıyorum. Sadece onlara inanmıyorum… Acaba inanmıyor muyum gerçekten?




Masalların çok temel bir mesajı vardır: İyiler en sonunda mutlu olur, kötüler ise yaptıkları kötülüklerin cezasını eninde sonunda mutlaka çekerler. Yani eden bulur. Kulağa çok adil geliyor, tam da olması gerektiği gibi. 

Bu düşüncenin kendisinin büyüklerin de inandığı, hem de gerçekten inandığı bir masal olduğunu söylesem siz ne düşünürsünüz? “Bir masala inanmak” dediğimizde pek kabul edilebilir gibi durmuyor değil mi? Öyleyse biz buna “adil dünya inancı” diyelim. 

Adil dünya inancı, psikoloji literatüründe geçen bir kavram esasında. Lerner’in öne sürdüğü bir kuram olan Adil Dünya İnancı Kuramı’na göre insanlar, iyilerin yaptıklarının ödülünü aldığı, kötülerin ise yaptıklarının cezasını çektiği bir dünyada yaşadıkları inancına sahiptir. Kulağa çok masalsı geliyor, ancak bu düşünce yapısının bir işlevi var. Bu şekilde düşünerek insanlar dünyayı çok adil ve yordanabilir olarak algılıyorlar. Böylece çevrelerinde gelişen olayları kontrol edebileceklerini düşünüyor ve kendilerini güvende hissediyorlar. 

İyi bir insan olarak yaşamanın karşılığını alamama ihtimali oldukça ürkütücü duruyor değil mi? Öyleyse adil dünya inancına ihtiyacımız var, üstelik bunun bir mitten ibaret olduğunu bilmek inancımızı kolay kolay yıkmayabilir.

Adil Dünya İnancımız Sarsılırsa Ne yaparız?

Sosyal çevremizde tanık olduğumuz bir takım olaylar, gazete, televizyon ve sosyal medya aracılığıyla bize kadar ulaşan haberler zaman zaman adil dünya inancımıza zayıf veya güçlü bir darbe vurabilir. Esasında böylesine kötülüklerle dolu bir dünyada bu tehditle sürekli karşı karşıyayız. Buna rağmen adil dünya inancımızı bir şekilde koruyabiliyoruz gibi görünüyor. Peki bunu nasıl yapıyoruz?

Öncelikle adil dünya inancının sarsılması ne demek onu açıklayalım. Herkesin hak ettiğini bulduğuna inandığınız bir dünyada, masum, kimseye zararı olmayan, kendi halinde yaşayan bir insanın büyük bir kötülüğe maruz kaldığına tanık olursanız bir dehşet duygusu yaşayabilirsiniz. Dahası, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Yaşayacaklarınız sadece bunlarla sınırlı kalmaz. 

Masum bir insan büyük bir kötülükle karşılaşabiliyorsa demek ki siz de karşılaşabilirsiniz, çünkü siz de iyi bir insansınız. Kimseye bir zararınızın olmaması, hatta birçok insana iyilik yapıyor olmanız sizi kötülüklerden korumuyorsa dünya aslında tehditlerle dolu tehlikeli bir yerdir. Yani güvende değilsiniz. Zihnimiz bu durumu kolay kolay kabullenmiyor ve dünyanın adil bir yer olduğuna dair inancımızı koruyabilmek adına iki farklı strateji kullanabiliyor.



Photo by Clay Banks on Unsplash

Rasyonel stratejiler denilen ilk yöntemde, bireyler bir adaletsizliğe tanık olduklarında bu durumu kabullenirler ve adaletsizliği azaltmak, adaleti yeniden tesis etmek için çaba gösterirler. Bu amaçla kurbanın mağduriyetini azaltmaya yönelik faaliyetlerde bulunurlar. Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri buna örnek verilebilir. 

Bu yöntemde kişinin adil dünya inancının zayıfladığını söyleyebiliriz, ancak bunu kabullenerek adil bir dünya kurmaya yönelik olumlu girişimlerde bulunabilen kişi esasında adil dünya inancından çok “adil dünya umudu” taşıyan biridir bana göre.

İrrasyonel stratejiler dediğimiz ikinci yöntem iki farklı yol ile yapılabiliyor. Bunlardan ilkinde kişi mağdurun yaşadığı olayların onu güçlendireceğine ve olgunlaştıracağına inanıyor. Yani özünde bu olayların iyi bir amaca hizmet ettiğine, kötü bir olay gibi görünse de arkasında nice hikmetlerin olduğuna inandırıyor kendisini. 

Diğer yol ise daha acımasız; kişi mağdurun bu yaşadıklarını hak ettiğine inanıyor. Onun değersiz ve kötü biri olduğunu ve bir şekilde bu yaşadıklarının kendisini bulmasına sebep olan eylemlerde bulunduğunu düşünüyor.

Sonuç olarak;

Kimisi kulağa oldukça makul gelse de adil dünya inancı genel olarak — yukarıda bahsettiğim gibi - olumsuz sonuçlar doğurabilen bir düşünce biçimidir. Yine de dünyanın adil bir yer olabileceği umudu taşımak, her ne kadar kulağa masalsı gelse de, birbirimizi bu dünyada yalnız bırakmamak için bizi güzel ve anlamlı eylemler yapmaya teşvik edebilir. 

Hepimiz bir şekilde bu dünyaya gönderildik ve yaşam yolculuğumuzu tamamlamakla mükellefiz. Birbirimizin acılarını yatıştırmaya çalışmak, yükünü hafifletmek bu yolculuğu çok daha güzel bir biçimde tamamlamamızı sağlayabilir.


Kaynaklar

  1. Akgün, S. (2019). Adil dünya inancı ve toplumsal sonuçları. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 14(20).
  2. Aranson, E., Wilson, T. D., Akert, R. M. (2020). Sosyal Psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
  3. Lerner, M. J. (1975). The justice motive in social behavior: Introduction. Journal of Social Issues, 31, 1–20*.*

Yorumlar